11 Kasım 2008 Salı

Masal

Babaannem bir masalcıydı. Televizyonun olmadığı zamanlarda herkesi etrafına toplayıp da ağzından bal damlatan kadınlar olur ya hani, onlardan.

Biz -kardeşlerim ve ben- de çok şükür payımıza düşeni aldık, masallarını dinledik ama ne yazık ki yeterince değil.

Babaannem öyle arkasına yaslanıp da, mırıl mırıl konuşmazdı. O anda konuşturduğu karakterin kimliğine bürünür, masalı bir meddah gibi anlatırdı.

Ben ona hiç çekmemişim bir fıkrayı bile elime yüzüme bulaştırmadan anlatamam. Ama bir masal yazdım bir zaman, buyurun aşağıda kendisi. Şimdinin anneleri, teyzeleri, babaanneleri beğenir de çocuklarına okursa... Hani ailede gelenek bir şekilde devam etmiş olur belki.

Tompiti’nin Patileri

Ormandaki meşe ağacının altında, içi yosunlarla kaplı rahat mı rahat bir kovukta altı tavşan yavrusu yaşardı. Tavşan kardeşlerin patileri yumuşacıktı. Çünkü daha çok küçüklerdi, çimenlerde hopucuk hopucuk koşturmamışlardı hiç.
Kovuğun dışında nasıl bir dünya olduğunu çok merak ederlerdi ama anneleri “Daha küçüksünüz yavrum” derdi hep. “Sabırlı olun, biraz daha büyüyünce öğreneceksiniz.”
Böylece yavrular biraz oyun oynayıp biraz canları sıkılarak, biraz öfleyip pöfleyip biraz şakalaşarak bütün günlerini kovukta geçirirlerdi. Anneleri sabah erkenden çıkar, akşam olunca, kırdan topladığı birbirinden lezzetli yiyeceklerle dönerdi.
Hepsi çok sevimliydi yavruların ama en güzelleri Tompiti’ydi. Bembeyaz, kar gibi tüyleri, uzun uzun kulakları, toparlacık da bir kuyruğu vardı. Gözlerinin etrafındaki siyah, kocaman halkalar onu daha da sevimli yapıyordu. Ormandaki tüm hayvanlar onu çok güzel bulur, “Ah, ne kadar tatlı, nasıl da şirin” diyerek severlerdi. Tompiti bu övgüleri duydukça kendini çok beğenir “Dünyanın en güzeli ben olsam gerek,” diye içten içe böbürlenirdi.
Bir gün anne tavşan yine güzel yiyeceklerle döndü kırdan. Yavruları karınlarını doyurunca “Şöyle yanıma gelin bakayım” dedi. Yavrular hoplaya hoplaya oturdular etrafına.
“Artık büyüdünüz,” dedi anne. “Hep merak ettiğiniz kırlara çıkıp kendi yiyeceğinizi bulma zamanınız geldi. Bu gece güzelce uyuyun. Yarın sabah sizi dışarı götüreceğim.”
Yavrular öyle sevindi öyle sevindi ki bu habere, öyle hoplayıp zıpladılar ki kovukta, meşe ağacının tepesindeki saksağan “Yeter artık, o kadar hoplayıp zıplamayın,” diye bağırdı. “Yumurtalarımı düşüreceksiniz yoksa!”
Anne tavşan yavrularını uslu durmaları için uyardı. “Komşumuzu rahatsız etmemeliyiz” dedi. “Yine de sizi böyle sevinçli görmek beni çok mutlu etti. Demek ki, kendi yemeğini bulmaya hevesli, becerikli tavşanlar yetiştirmişim. Ne mutlu bana.”
Tompiti kibar kibar boynunu uzattı annesine:
“Anneciğim, sen yiyecekleri nasıl buluyorsun?”
“Toprağı eşiyorum,” dedi annesi. “En tatlı yiyecekler yeraltındadır çünkü. Örneğin en çok neyi seversiniz?”
Yavrular bir ağızdan bağırdı: “Havuç!”
“İşte havuç, yeraltındadır. Burnumuzla koklayıp yerini bulur, patilerimizle toprağı kazar, havucu çıkartırız.”
“Toprak mı? Eşelemek mi?” dedi Tompiti üzüntüyle. “Ama anne yumuşacık, güzel patilerim kirlenir, çirkinleşirim o zaman.”
Kardeşleri ve annesi kahkahalarla güldüler bu fikre.
“Ama canım yavrum,” dedi annesi. “Patilerimiz bizim güzelliğimiz için değil ki, karnımızı doyurmak ve bizi korumak içindir. En güzel pati en çok işe yarayandır. Yarın dışarı çıktığımızda sakın unutma bunu, e mi?”
Tompiti somurtup bir köşeye çekildi. Uykuya dalmadan önce“Ben toprak filan eşelemem” diyordu kendi kendine. “Güzel gözlerimi kocaman açar kardeşlerimin yanında beklerim. Sevimli sevimli bakarım. Dayanamaz, yiyeceğimi benim yerime onlar çıkarır o pis topraktan.”
Ertesi sabah anne tavşan söz verdiği gibi erkenden dışarı çıkardı yavrularını. Tompiti ve kardeşleri tüylerini tatlı tatlı serinleten rüzgârı, bacaklarını ısıtıp koşma isteği veren güneşi, yumuşacık çimenleri çok sevdi. Öyle çok eğlendiler ki, erkenden karınları acıktı. Annelerinin yanına koşup “Acıktık biz anne, çok acıktık” diye bağırdılar.
“ Peki, o zaman, beni takip edin. Ama sakın ayrılmayın yanımdan e mi?” dedi anneleri.
Tavşanlar hoplaya zıplaya yola koyuldular. Annenin daha önceden bildiği, güvenli bir tarlaya geldiler. Çiftçi buraya güzel havuçlar, marullar ekmişti. Önce marulların tadına baktılar. Tompiti de marulları cici patilerini kirletmeden yedi. Sonra anne nasıl toprağı kazacaklarını gösterdi. Yavrular neşeyle kocaman kocaman tüneller kazıp toprağın altını üstüne getirdiler. Tompiti kardeşlerinin topraktan çıkarıp afiyetle yediği lezzetli havuçlara baktı, tüm sevimliliğini takınıp içini çekerek yanlarında dolaştı. Ama ne yazık ki kardeşleri kendi çıkardıkları havucun tadıyla öyle meşguldüler ki Tompiti’nin güzel gözlerini de, temiz, cici patilerini de fark etmediler.
Tompiti’yi uzaktan uzaktan izleyen anne onu yanına çağırdı. Topraktan kazarak çıkardığı bir havucu önüne koyup dedi ki: “Bak canım, dünya biz tavşanlara fazla iyi davranmamış. Büyük ve yırtıcı hayvanların dişleri, kocaman pençeleri vardır. Kuşların onlardan kaçmak için kanatları. Ne yazık ki bizim patiler ve güçlü, hızlı bacaklardan başka silahımız yok. O yüzden istesen de istemesen de patilerini kullanmak zorundasın.”
Tompiti “Evet, tabii” diyerek havucunu yemeye koyuldu. İçinden de “Hiç de değil işte,” diyordu. “Ben dünyadaki en güzel tavşanım. Kim bana ne kötülük yapmak ister ki?”
Tam o sırada kardeşlerinin bağırdığını duydu: “Anne, anne, bak şu üzerimize koşarak gelene. Şu ağzından salyalar akan kocaman şey de ne?”
Anne korkuyla bağırdı yavrulara: “Ah, çiftçi bir köpek almış demek ki. Çabuk yavrularım, çabuk kaçın toprağın altına. Kocaman tünelleri kazın güçlü patilerinizle, hadi!”
Tüm yavrular aceleyle tünel kazıp köpeğin onlara ulaşamayacağı derinliklere girip saklandılar. Anne tavşan ise yavrularına zaman kazandırmak amacıyla köpeği uzağa çekmeye çalışıyor, bir o yana bir bu yana koşuyordu.
Tompiti ne yapacağını şaşırmış, annesinin yanında koşturuyordu köpeğe doğru. Son yavru da saklanınca anne tavşan hızla toprağı kazmaya başladı.
“Hadi,” dedi Tompiti’ye. “Sen de gir çabuk.”
“Ya sen? “dedi Tompiti korkuyla. “Sen ne olacaksın anneciğim?”
“Beni düşünme, kaçarım nasılsa” dedi annesi. “Gir çabuk.”
Tompiti hızlı hızlı toprağı kazmaya başladı işte o zaman. Annesini o köpeğin karşısında yalnız bırakacak değildi ya?
Akşam altı kardeş ve anneleri sağ salim yuvada buluştuklarında Tompiti’nin cici patileri toprakla pislenmiş, yumuşaklıklarını da kaybetmişti. Yine de onlar sayesinde annesinin hayatını kurtarmıştı işte. O yüzden dünyanın en güzel patileri ondaydı ve Tompiti artık gerçekten de dünyanın en güzel tavşanıydı.

8 yorum:

şule dedi ki...

çok güzel olmuş masalcı teyzecim :) oziye okuyayim ben bunu aksam. hatta vereyim kendi okusun :)

Arzu Çur dedi ki...

Teşekkür ederim Şulecim. Ama verme ona, kendi okumasın, sen böööyle anneyi, Tompiti'yi falan canlandıra canlandıra oku, n'oolur:)

elektra dedi ki...

kukumaaav kadın, kukumaaaav kadııın::)

benim sıpa büyüdü, artık masallara inanmıyor. masallar dinleyeceği yaştayken de, öyle fazla masal sevmedi. babaannemin gerim gerim geren de aynı zamanda, tırsıtan, meraklandıran masallarını hatırlasaydım, onlara ilgi duyardı gibi geliyor bana....

Arzu Çur dedi ki...

Kukumav kadını tülbentle canlandırışı, di mi? Gecegelen'i anımsıyorum, ödüm patlardı. Ama ya dokuz patlıcan nasıldı Elektra'm cumbullum? Nasıl da gülerdik ona. İki sene önce halama anlattırdım dokuz patlıcanı, o biraz beceriyor biliyo musun?

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Aaa!
Tompiti tavşan!
Benimkilerin bebe iken en çok sevdikleri tavşan ismiydi.:))
Masallık halimiz kamadı, ama, aklımda bulunsun, kuzen çocuğu filan için gerekebilir.
:))

Arzu Çur dedi ki...

Hayırdır, var mı sırada bir bebek yoksa?

Tijen dedi ki...

Bayılırım masallara! Ellerine sağlık sevgili Arzu! Tez zamanda nergislere kavuşman dileğiyle.

Arzu Çur dedi ki...

Teşekkür ederim Tijen. Buralara gelene dek sen benim yerime bol bol kokla, e mi?