5 Eylül 2023 Salı

 Peki madem. Buradan devam edelim.

Aklımdaki şey yeni bir blog sayfası açmaktı başka bir adla ama beceremedim. Zaten bu aralar internetle ilgili hiç bir şey beceremiyorum, teknoloji aldı başını gitti. Geçen gün sevgilime “yeter ya, ben operatör müyüm” diye sızlanmıştım. Bi tane hoparlör almış, orasına basacaksın önce sonra burasına basacaksın, çok kolay filan diyor. Ondan önce de akıllı televizyonumuzun bilmem neresine önce, bilmem şurasına sonra basmam gerekiyordu zaten  daha onu çözememişim. Valla yeter artık. Nerede o düğmesine basınca açılan şaheser teknoloji ürünleri? Elimde bir iPad var, üç yıldır boğuşuyorum, ne yazma zevki kaldı ne nette gezinme zevki. Merhaba Arzucum hoşgeldin. Bak daha önce burayı gezdin. Daha önce şunu satın aldın. Sana ne be ne aldıysam aldım, kaydımı tuttuğunu ne ispikliyosun bana? 1984!

Siri zaten küs bana. Korkuyorum Siri’den. Merhaba Siri diye sesleniyorum lütfedip hıhı diyor. Bas bas bağırıyorum, Siri şunu bul diye, kapatıyor kendini. Küfredicem, oğlum bana “Siri’yle iyi geçin” gibi bi laf etti, korktum. Sahiden bak. Şaka yapmıyorum.

Ya, ben teee 1996’da filan daha internet Türkiye’de yeniyken ilk binlere girerek evine modem bağlatmış insanım. Çok üzülüyorum bu hallere düşmeme. Adanet’ten bi adam gelmişti, cazzz cuzz eden modemler vardı, onlardan başlamıştım ben. Bi siteye gidip linke tıklayıp uyuyordum, sabahleyin açılıyordu site mesela. Tamam o durum da pek hoş değildi ama bu durum, bu çaresizlik hissi daha fena. İstemiyorum ya yapay zeka filan. Yapay şeylerin nesi iyi ki? Adı bile sakat. Bir bilimkurgu hastası olarak söylüyorum bunları, ütopyalar ütopyayken güzeldir. İçinde yaşamaya başlasan ilmik getirin kendimi boğacağım dersin. Öyle.

Neyse. Yaz bitti. Beni bitiremeden bitti şükür. Az önce çıktım aslanlar gibi bir saat yürüdüm. Evde iyice babaanneye bağlamıştım. Buzluğa dört bira atıyor, yarım saatte bir duş alıp ıslak giysilerle yarım shot atıp smule’de şarkı söylüyor, gecenin gelmesini bekliyordum. Allahtan teras var. Bazı geceler terasta uyudum.

Klimaya karşıyım. Büyük söylemek bana hiç yaramaz ama klima almayacağım hiç. Zaten arabam da yok. Öyle fazla uçağa da binmem. Bi tane çocuk yaptım, gerisi gelmez. Karbon ayak izim olabildiğince az olsun, kefaretse, kefaretim bu olsun. Canına okumuşuz dünyanın, özrüm bu olsun benim kendisine.

Yürümek. En sevdiğim. Dizlerim saçma salak bir hastalık yüzünden her adımımda zarar görüyor ne yazık. Yine de kaslarıma ve iyi niyetli, vücudun eskimesinİ takmayan ruhuma güveniyorum. Yaz boyu evden çıkmadım, şarkı söylemek güzeldi ama yürümek bambaşka bir mutluluk. 

Elimde bir sazla gezen aşık olmak bana yakışırdı, yanlış zamanda doğmuşum En severek yaptığım iş bu, şarkı söylemek ve yürümek.

Sağol Eylül, iyi ki geldin. 

Hadi yürüyelim.

13 Temmuz 2010 Salı

Bahçeden

Bahçeden geliyorum, salıncaktan
Sana lavanta topladım
Üstümde bir söğüt vardı, iki çam
Karışmış dallar birbirine
Arasından gökyüzü, arasından kuşlar

Zamandan konuştuk sabah bir dostumla
“Zamandan başka ne var ki?”
“Her şey zaman değil mi?”
Biz hiçbir şey değiliz orası kesin
Ama kalbimiz acıyor yine de

Bahçeden geliyorum, oynamaktan
Sana kekik getiremedim daha, bir papatya olsun getiremedim
Ne o yok ülkeye gittik, ne korkmadan uyuduk
Ne derdimizi açabildik birbirimize çekinmeden
Ne utanmadan baktık gözlerimize

Sana lavanta topladım

Biliyorum.
Ayrılacağız.

6 Ekim 2009 Salı

Taze şiir

Sonaltından bu baharda yapılacak işlere dair:

Kalbimi çıkardım ve bir zümrüt koydum yerine
Aklımın olduğu yerlerden bulut geçiyor
Mavi türkü, yalnız türkü

Kardeşim benim, az sevgilim
Zeytin yaprağı, rüya bıçağı, kurşun ve kalem
Sana bir kılıç sunuyorum aramıza koyman için

Siyah ve beyaz. Biraz kırmızıyla örselenmiş
Bayrağı gamsız bir gemi olsam gerek
Ki, sana bir şarkı sunuyorum. Ört üstümüzü

Sonaltından bir bahar, dalları iğdeyle kanayan
Krizantem, manolya, nane, sardunya, bağ talanı
Sana kokular sunuyorum bu bahar
Beraber biriktirdiğimiz kokuyu ben aldım gidiyorum çünkü

Notudur: Neredeyse üç yıldır yazdığım ilk şiir. Tutuk biraz ama olsun, biliyorum açılacak yeniden şiir gözüm.

28 Ağustos 2009 Cuma

Sonsuzluk Yalnız Aşkta

Biri demiştir ki:
“Dağa çıkan herkes ermiş olur,
doğasında var dağın erdirmek
ama yine insanlaşırsın dağdan inersen,
düzde işler nasıl dersen bir çobana”

Gerçek bilgisi aşktır yaşamın
Dağımsın benim ve çobanım
insana ereceğim yanında

Bir başkası
gözünü gönlüne çevirmiş,
fısıldamıştır usulca:
“Leyla’dan geçen yol
Mevla’ya götürüyorsa seni
adı aşk olur bunun gerisi heva ve civa”

Gizli incisi kalptir yaşamın
Mevlasın bana ve Leyla
sonsuzluğa eriyeceğim koynunda

“Genlerimiz” der,
derimizden derine inenler
“Genlerimizin seçimleridir bağlayan bizi hayata
ve yumurtaların seçimidir tavuklar,
tavuk yani yumurtadan çıkar”

Tek gerçek hayali, var olmak yaşamın
Kovuğum ben, sen folluğumda altın yumurta
sarıl bana, sarılarımız da sarılsın dünyaya.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Osagai Sözlüğü'nden

Yazarın notu: Aşağıdaki sözlük maddeleri, Yıldız Gözcüsü Osagai Nagoteri Samsa'nın Tehirreya'nın çocuk hükümdarı Pikke Ban'Na'nın yurt özlemini gidermek amacıyla hadigidelimle yaptığı uçuşlar sırasında kaydedilmiştir.

Tlimp-trenna: Kazimagiller familyasından bir çeşit çekirdek ağacı ve onun meyvelerine verilen isim. Havada yetişmesi ve beğenmediği yerden sürüler halinde göç etmesi başlıca özelliğidir. Meyvelerinin hazımsızlığa iyi geldiği bilinir. Ayrıca çekirdeklerini yiyen insanlara zamanı durdurma yeteneği verir. Hazımsızlık ve zamanın ilişkisini bu ağaç sayesinde kuran Kadimnu ünlü görmezlik ilkesini ortaya atmıştır. Bu ağaca ilişkin Ntade’nin göçebe halkları arasında anlatılan bir de öykü vardır. Buna göre, Çoban Mo ile sevgilisi Haira iki yıl boyunca bu ağacın çekirdeklerinden yemiş, ilk görüşte aşkın anısını belleklerine kazımak için. Meyveleri yakalamak pek kolay olmasa da Trissika’lı[1] çocuklar, çekirdekler kanatlanana dek ağacın altında zıplar. Uçan çekirdeklerinin dışı pembe, içi siyah olup, kanatlar saydamdır. Adez şehrinin bu çekirdek ve genç kız saçlarından yapılmış ışıltılı dokumaları pek meşhurdur.

Kazimagiller: Kökeni ulu dağlara ait olan ve oradan bütün Trissika’ya yayılan göçebe bitki ailesi. Üç üyesi vardır: Kazima, tlimp-trenna ve hayra.[2]

Kadimnu: Trissika’lı fizikçi ve kâşif. Elli yıl boyunca tlimp-trenna üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda “Görmezlik İlkesi”ni ortaya atmıştır.

Görmezlik ilkesi: Ünlü olmasının nedeni en uzun zamanla en büyük hazımsızlığın ilişkisini kurarak en az işe yarar kuram oluşudur. Bu işe yaramazlık ilkesi Glendator’ların temel düsturu olmuş ve bunun şiar edilerek uygulandığı bir devrimle Glendator İşeyaramaz Devleti kurulmuştur.

Ntade: Trissika’da Kuzeybatı sıradağları ile Deniyalan çölü arasındadır. Göçebe halkları barındıran bu bölge hala tam olarak keşfedilmemiştir.
Ntade’de pek çok topluluk yaşar. Birbirleriyle karşılaştıklarında hepsi birden Ntade’yi terk etme eğilimi gösterirler. Bunun sebebi öykü anlatarak yaşam yaratma yeteneğine sahip oluşlarıdır. Yeteneklerinin diğer halklar tarafından bilinmesi ve sık sık bu yönde talepler gelmesi nedeniyle yaşadıkları yeri ellerinden geldiğince gizli tutarlar. Bu anlaşılabilir bir durumdur. Aksi takdirde yeteneklerinden ötürü hem şanslı hem de şanssız olan bu insanlar, başka hiçbir işle uğraşamayıp kendilerine gelen ve hayatlarını değiştirmek isteyen ziyaretçilerden başka hiçbir şeyle uğraşamaz olurlardı. Çocuk isteyen kadınlar, zengin olmak isteyen köylüler, köylü olmak isteyen bey oğulları, kendilerini de alacak kadar büyük ve yeni bir gezegen isteyen yaratılmamış ruhlar Ntade’li halkların peşine düşer. Ntadeli’ler ise ancak Tlimp-trenna hasadının kötü gittiği yıllarda bu yeteneklerinden yararlanmak için şehirlere gidip iş arar.

Adez: Trissika’nın en önemli şehirlerinden olan Adez, üç tarafı denizler, beş tarafı hayaller, sekiz yönü duvarlarla çevrili bir yarımada üzerinde kuruludur. Trissika tarihinin en şaşırtıcı uygarlığına başkentlik etmiş olup üzerinden Kimler gelmiş, Kimler geçmiştir. Kim uygarlığının yükseliş döneminde yarımadada, bugün hala sürdürdüğü üne kavuşmasında büyük rol oynayan domita üretilmeye başlanmıştır. Bu ışıltılı kumaş Adez’in en önemli geçim kaynağıdır. Adez domitasının dışındaki başlıca geçim kaynakları, tarım, balıkçılık, dar ölçekli madenciliktir.
Adez domitası: Trissika’nın Adez şehrinde üretilen kumaş. Adez ekonomisi büyük ölçüde bu kumaş üzerine kuruludur. Tlimp-trenna çekirdekleri kanatlandıkları sırada toplanarak genç kızların saçı ile birlikte dokunur. Dokuma işleminden sonra ışıksız bir ortamda bir-iki ay bekletilen domita ışığa çıkarıldığında ona ününü kazandıran ışıltısına kavuşur. Günün farklı zamanlarında yedi rengi ayrı ayrı yansıtması bu kumaşın her yerde aranır olmasını sağlamıştır. Adez’i kumaş yapımında olmazsa olmaz bir unsur olan saçları nedeniyle genç kızlar yönetir.

Kimler: Trissika’dan gelmiş ve geçmişlerdir. Bu durum herhangi bir uygarlığa gelip yerleşen ve daha sonra oradan gitmeyerek başa bela olan kavimlere örnek olması amacıyla söylenen “Kimler geldi kimler geçti” deyimine kaynak oluşturur. Buna karşılık göçmen kavimler de yeni yerlere gidebilmek için isimlerini değiştirerek isimlerinden deyim türetme yoluna gitmişlerdir. Bunlardan en ilginci “İşteyine”lerdir. Göçmen İşteyine’ler gittikleri her yeni ülkeye girerken “İşteyine geldik” der.

Buyyüm balığı: Havada uçar, yeşildir, yenir. Haşlanarak preslendiği takdirde sargı bezi olarak ameliyatlarda işe yarayabilir. Ancak bu şekilde kullanmaktan vazgeçip eğitmeyi denerseniz, güzel konuşma yeteneğine sahip bu balıkları hastaeğlendirici olarak da kullanabilirsiniz. Son dönemlerde evlerde beslenmesi moda olan buyyüm balığı için özel yapılmış akva-kafesler eğitim sürecinde büyük kolaylık sağlamaktadır. Bir akva-kafeste bulunması gerekenler çok basit iki gereçten ibarettir.
a) Merdiven: Balığın neyi yapmaması gerektiğini anlamasına yardımcı olacak işlevsizliğe sahiptir. b) Kum: Buyyüm balığı tuvaletini havada yaptığı için kuma denk getirmesini öğrenmesinin bir yararı elbette yoktur. Kum sadece sizin kendinizi sorumluluk sahibi bir eğitici olarak görmeniz için gereklidir.

Glendator İşeyaramaz Devleti: Geçmişte uzun bir diktatörlük ve derebeylik rejimi ile yönetilmiş olan Labemnsat[3] en çok çalışanın en çok işe yarar bulunduğu ve toplumsal zenginlikten çalışma ölçüsünde pay alındığı bir toplumdu. Bir gün bir akıllı çıkıp çalışmanın insan ömrünü tüketmekten ibaret bir kandırmaca olduğunu söylediğinde halkı ona deli gözüyle baktı. (Siz de bakmak isterseniz bkz. Shoryou)

Shoryou: Glendator komutan. D.Ö (Devletten Önce) 70 yılında, bir asilzadenin oğlu olmasına karşın köle isyanını başlattı. 69’da birliklerine o zamanki başkent Hamenu’yu ele geçirmek için sürünme emri verdi. Kendisi de bulunduğu yere yatarak zafer gününü beklemeye başladı.[4]
Labemnsatlılar tamhisa sürüleriyle yüzyıllardır yakın ilişkide bulunuyorlardı. Ekonomileri de büyük ölçüde bu hayvanlara bağlıydı. Shoryou’nun doğumundan itibaren tüm yaşamında bu yakın ilişkinin izleri görülmektedir. Shoryou 11 aylık olduğu halde doğmaya hiç de niyetlenmemiştir. Annesinin durumdan iyice rahatsız olmaya başlaması üzerine ameliyatla alınan Shoryou, doğum anında tüm gücünü kullanarak anne karnından çıkmamaya çalışmıştı. Bebeği dışarı aldıklarında 11 kilo olduğunu, saçlarının ve dişlerinin çıkmaya başladığını hayretle gördüler. Süt içmek için hiçbir harekette bulunmaması üzerine serumla beslenen bebek hızla büyümeye devam etti. Hayatı boyunca hiç hareket etmediğinden ağırlığı 20 yaşındayken 255 kiloya ulaşmıştı. Babasının bir tamhisa tarafından çiğnenerek öldürülmesi üzerine geleneklere uygun olarak saçları üç şerit halinde kazınıp bey asası eline verildiğinde de kımıldamamaya devam ediyordu. Ancak ona artık yerinden doğrulması ve bölgenin yönetimini üstlenmesi söylendiğinde hayatının en büyük kararını almak zorunda kaldı. Yönetmek, yönetilmek, hareket gerektirecek herhangi bir iş yapmak istemiyordu. İlk kez ayaklarının üstünde doğrularak etrafına toplanmış kölelere şöyle dedi: “İşi bırakın! Kaybedeceğiniz yalnızca ücretiniz, buna bağlı olarak uçan evleriniz, her istediğinizi yapmaya hazır eşleriniz, yılda iki kez çıktığınız tatiller, çocuklarınızın geleceği ve banka hesaplarınız olacaktır. Bunun karşılığında sonsuza dek hareket etmeme hakkına kavuşacaksınız” Bunları söyler söylemez yere yığıldı ve ancak yirmi yıl sonra devlet başkanlığı sarayına gitmesi gerekirken ayağa kalktı. Neyse ki saray yattığı yerin hemen dibinde inşa edilmişti. O sıralarda tahmini ağırlığının 650 kilo civarında olduğu söylenmektedir.

[1] “Trissika” sözcüğünün tam olarak nereyi işaret ettiğini anlayamadım. “Trissika nerede?” diye sorduğumda bana “Trissika’da” dediler. “Burası da Trissika mı, siz Trissika’lı mısınız?” diye sorduğumda ise, tıpkı gezegenin adını sorduğumda olduğu gibi anlamaz bakışlarla karşılaştım. Bu sorunun yanıtını da, Adez’de öğrenebileceğimi umuyorum.
[2] Biz’lerin, kazimagillerin diğer iki üyesi olan kazima ve hayra hakkında anlattıkları en az tlimp-trennalarınki kadar ilginçti. Ancak herkes farklı bir öykü anlattığı için bu bilgileri raporuma şimdilik eklemiyorum. Bu iki bitki türü hakkında bana verilen bilgileri Adez’de pekiştirerek ikinci raporuma ekleyeceğim.
[3] Anlayabildiğim kadarıyla Labemnsat’a ait bilgiler Glendator’lar tarafından tahrifata uğramış. Bizler’in Labemnsat hakkında bilgisi isminden ibaret.
[4] Devrimin başlangıç tarihi konusunda tarihçiler tartışma içindedirler. Skurrat’ın başını çektiği tarih okulu devrimin başlangıcını devletin kurulmasıyla ele alır, Tridan okulu ise bu başlangıcı Shoryou’nun doğumuna kadar uzatmaktadır. Buna dayanak olarak doğumdaki olağanüstülüğü göstermektedirler.

11 Ağustos 2009 Salı

Çokluğun Yasaları

1.
içine azıcık su konmuş bardak
kulağa götürüldüğünde
deniz sesi yansılar

az olan her şeyde çoğalmaya özlem var

2.
türdeşlerini sevmenin bir yolunu bul
bak yosunlara
toplanmıyorlar mı bilmeden

aynı taşın etrafında

3.
az ol öz ol diyene inanma
yokluğu biliyormuş madem
neden geri dönmüş söylemek için sana?

azlığıyla övünenin çoğalmaya açlığını unutma

4.
ateş ateşle beslenir
su çoğalır daha çok suyla
kan grubunu çoğalt sen de

beslenir insan kardeş kanıyla

5.
sağ cenahı savaşlı filmlerin
sol karesi sevişmek olur
ölüme karşı durur hayat

çoğalmanın yasası budur

7 Temmuz 2009 Salı

Merhaba

Ben senin ardına düşmenin yolunu buldum
dedim ki:
“Her otel odasını arkasında evi gibi bırakan kadın
evini de otel gibi kullanır”
İşte ben de seni bulmanın yolunu
-böyle düşünerek- mücevher kakmalı bir zindana
yerleştirip akıl çantama koydum.

Soğuktu. Kış kokuyordu. Bu kokunun ozon olduğunu kimse söylememişti bana.
Ben hala bir mucizenin keyfini çıkarıyordum.
Yapraklı dallar çoktan gitmişti kuş cennetine,
ayılar inlerine çekilmiş ayıp olmasın hesabı çizgi film bir uykuyu zorluyordu.
Ben yola çıktığımda böyleydi anlatmaya çalıştıkların.

Seni bırakmıştım ve sana dönecek kocaman bir elips vardı arkamda.
Beni sana bağlayan etene
ayrılıktı.
Ben tam da bunu buldum.Yola koyuldum.