24 Mart 2008 Pazartesi

İlk “şiir”

Elbette aşağıda okuyacağınız şiir yazdığım ilk şiir değil. Yine de ben şiir miladımı onunla başlatırım. Yazıp bitirince bakıp şöyle demiştim çünkü: "Vay be! Galiba bu bir şiir"

Şiir serseri sevgilimdir. Ben nerede oturduğunu bile bilmem, o ne kadar taşınırsam taşınayım ev adresimi bulur. Yıllarca arayıp sormaz, sonra bir gün bir bakmışım mutfakta peynir ekmek hazırlıyor kendine. “Domates nerde?” diye bağırır utanmadan. Delibozuktur. Bir “Nasılsın görüşmeyeli?” demez, hal hatır sormaz. “İşim var benim, uğraşamam fazla seninle, çabuk ol” der. O yer peynirini ekmeğini, ben onu yazarım. Sonra geldiği gibi çeker gider ansızın. Bana bıraktıklarına bakar avunurum.

Ama sanmayın ki gidince arkasından gözyaşı döken bir kadınım ben. Benim de bir izzet-i nefsim var sonuçta, umurum olmaz. “Giderse gitsin. Benden iyisini bulursa da dönmesin,” derim her gidişinde. Zaten öyle yorucu bir sevgili öyle bencil bir ev arkadaşıdır ki, gittiğinde “Oh be!” derim. Dağılmış evimi toplar, kafa dinlerim.

İlk ziyaret ettiğinde on iki yaşımdaydım. “Savaşmayın, barışın”, “Dünya ne güzel, neden kirletiyorsunuz, ayıp değil mi?” ve “Çocuk olmak ne iyi” konulu manzumeler yazdırdı bana. Baktı ki benden ona pek de fayda yok, çekti gitti.

On sekiz yaşında insan dere geçişine burun kıvırır, okyanus aşmaya niyetlenir. Tam o yaşımda çıkageldi yeniden şiir. İlkokuldakiler haricinde tek dize yazmamışken “Ne uğraşayım dizelerle falan? Yazarsam destan yazarım. Zaten Homeros’dan aşağısı da beni kurtarmaz” diye tutturdum. Yeşil kaplı, kareli bir defteri ölümsüz eserimle doldurdum, tutuşturdum bir şair arkadaşın eline. Sağ olsun ciddiye alıp sayfalara “Burası olmamış, şurası başarılı, bu dizeyi at, şunu şöyle et” diye notlar düştü. Bir önerilere baktım, bir deftere. Bir bahara baktım, bir Ankara sokaklarına. Bıraktım destanı eve, sokağa çıktım. Kızdı elbet havalı şiir, “Sana gelende kabahat” dedi, çekti gitti.

“Çoğu şairin şiiri bıraktığı yaşta ben şiire başladım” derim bazen. Öyle oldu galiba. Otuz yaşımda şiire öyle ihtiyacım vardı ki, ben deli gibi dönenerek çağırdım bu kez onu. Aylarca yazdım. Ünlü şairlere öykünen berbat şeyler verdi onca gece bana. Ne yapsam olmadı, derdimi anlatamadım, çağırdım çağırdım şiir gelmedi. Sonra bir gece genç yaşta ölmüş bir arkadaşımla, kardeşimle ve ergenliğimin kızlarıyla kalktı kalemim taş yerinden. Şiir benim değil onların derdini beğenip geldi. Rakı soframa oturdu, karşıma.

İşte “Çeliktepeli Delikanlı Kızlar İçin” böyle yazıldı. Onu yazdığımda sarhoştum: Hayattan, acıdan, rakıdan, geri gelen şiirden.

Hayat ondan vazgeçmezsen eğer bir yol bulur düzelir; düzeldi.
Hayat devam ettikçe acı da geçer; geçti.
Rakıyı içersen biter; bitti.

Şiir kaldı geride ve ben ona küsene dek gitmedi.


Çeliktepeli Delikanlı Kızlar İçin

Birinin adı Gül.
sevgili kaçırma modasını ilk o başlattı
daracık kotlar giyerdi. delikanlıydı.
düğününde saçını kırmızıya boyadı.
Evleneceği belliydi, kalbine gül sokardı.
Sonraları panter kıvraklığını türbanının altına sakladı.

Bir başkası. Ayfer.
Uzun boyluydu. Kardeşime ilk sigarayı o sundu.
Kısıktı sesi, ırmak saçları gibi
uzatırdı her bir harfi.
Çerkesti. Şişko bi kardeşi vardı.

Ben çelimsiz kargaşa. Saçımı bir kez maviye boyadım.
Koluma bileklik, belime zincir, yüzüme küstahlık sardım.
Utangaç ve korkaktım.
Sarı bir aslan sevdim. Kendime geldim, sayıyla.
....’nın oğlanlarını böyle kandırdım.

En güzeli kardeşimdi kızların.
Kedi hanım. Gözlüklü çiçek.
Saçını toplar, kakülünü yana tarardı.
Güzel parmakları, uğruna bıçak çeken belalıları vardı.
Birinde isteyerek, birinde bilmeden öldü.
Usluydu. Ev kokardı.

Çiçek. Kürt kızı.
Çetrefilli Türkçesi, kalın şiir kaşları, örgülüydü saçları.
Gözcülük ederdi hırsızlama öpüşlere
Onu sevmeyen bir sevdiği vardı.
“Bir gece..” diye anlatmıştı. İnanmamıştık.
İnadına yaptı yapacağını.

Canan. Bir kez bile açmadı kalbini bize. Kapısını da.
Sonra ölümüyle gazetelere çıktı.
Evini herkes gördü. Bedenine çok kurşun saplanmıştı.

Bu bizim öykümüz
Hayatları çiçek çağında, bir yıl boyunca kesişen kızlardık biz
bir devrin kapandığını gördük.
Kapıda durduk, yol verdik gelenlere
Çok koridor vardı. Başka yönlere yürüdük.

Çeliktepe’nin delikanlı kızları!
Ağır kızlardık, kendimize hafif.
Racon koyduk: Efendimiz sevdiğimizdi.
Ama efendimiz bile bileğimizi bükemedi

Tenimiz ayva, gülüşümüz ateş kokardı.
Delikanlı kızlardık.
Düşlerimizi sezdirsek
Dünya yanardı.

Çeliktepe’nin delikanlı kızları!
Kimse içmedi suyumuzdan hala
Binbir sevişmeden sonra
Hala taze bedenlerimiz

17 yaşımızdı.
Yaşamın sonuna gelmiş gibi yaşadık,
büyüdük şimdi.
Çeliktepenin çiçek kızları
Gem vuruldu ateş soluğumuza
Ama hatırlayın, biz o sokaklarda neden koşardık?

Efendiler silemez ki sokaktaki izlerimizi.
Adam Sanat- Şubat 2002

6 yorum:

elektra dedi ki...

hoşgeldiniz...en iyi okurunuz olacağıma şimdien söz verebilirim:)

Arzu Çur dedi ki...

Siz de hoşgeldiniz. Her zaman öyle olmadınız mı zaten? Ve blogdaki emeğiniz için ellerinize sağlık.

endiseliperi dedi ki...

hoşgeldiniz arzu:)

Arzu Çur dedi ki...

Siz de hoşgeldiniz sevgili Peri:)

şule dedi ki...

oh be şükür kavuşturana :)

Arzu Çur dedi ki...

Şule,şükür valla. Hoşgeldin, ne iyi ettin de geldin:)