9 Şubat 2009 Pazartesi

Ve karşınızda Ayşegül Hanım

"Ayşegül Boşanıyor" benim ilk ve tek romanım. Ondan bir bölümü yaklaşan 14 Şubat hatrına bloguma ekliyorum. Ben bu 14 Şubat'ta Ayşegül'ü seviyorum.


14 Şubat: Bugün de Sevgililer Günü. İyi. Bana ne?
Benim bir sevgilim yok.
Eskimiş, köhnemiş, çatlamış, turşusu çıkmış, kağşamış, çekilmez, berbat, başımın belası, çivisi çıkmış, sallanan, yıkılmak üzere, dayanılmaz, katlanılmaz, sıkıcı, tavsamış, yavşamış, kurumuş, solmuş, boktan, dandik, kurtulmak istediğim, kurtulamadığım, ölümcül, hasta, zalim, bitmesine az kalmış da olsa… benim artık bir evliliğim de yok.
Bugün bana hiç kimse çiçek getirmeyecek. Kimse beni öpmeyecek. “Seni seviyorum” demeyecek. Akşama nereye gideceğimizi düşünmeyeceğim. Cep telefonuma aşk mesajları gelmeyecek.
İç sesim ciyak ciyak bağırıyor sabahtan beri: “Kızım Ayşegül, sen bunca yoklukla nasıl çıkacaksın insan içine? Herkes gülecek sana. Akşam iş dönüşünde her kadın elindeki buketi gözüne gözüne sallayacak. Sen bu dişi silahşörler arasında başın öne eğik, bir suçlu gibi ezik o yollardan nasıl dönüp geleceksin eve?”
Tanrım! Ne yapacağım ben? İşyerinde herkes sevgilisine yapacağı sürprizlerden bahsedecek. Bitmez tükenmez telefon konuşmaları yapacak. Gelen çiçekçi çocuklar, uzun kuyruklar halinde diğer masaların önünde beklerken, benim masamın önü cennete giden yol kadar boş olacak. O boşluktan bana baktıklarında ağlamamaya çalışarak “Hayatında Kariyerinden Başka Hiçbir Şeye Önem Vermeyen Ciddi Özverili Disiplinli ve Hırslı İş Kadını Ayşegül Hanım”ı oynayacağım.
Biliyorum ki bugün en az kırk defa lavaboya gidip, oradan gözlerimdeki kızarıklığı gizlemeye çalışarak döneceğim. Herkes bu muhteşem günün önemli işleriyle meşgul olduğundan bütün işler bana kalacak. Of! Bir de bana acıyarak bakanlar...
Yok! Bu kadarı da fazla. İŞE GİT-Mİ-YOR-SUN. O kadar!
Gitmeyeceğim. Şimdi patronu arayacağım. Bugün Sevgililer Günü. Ben de işe gelmiyorum diyeceğim.
Son hesapta kaç olur?
Pekala, ne var yani? Evet işteyim. Evet, tam da düşündüğüm kadar berbat bir gün. Ama kim müdüründen sevgililer günü nedeniyle izin alacak cesarete sahip ki ben olayım?
Cesaretmiş, pöh! Kimse benim kadar cesur olamaz. İşe geldim, daha ne?
Nilgün’le yemek yiyoruz. Hayır, ben yemek yiyorum, ocep telefonuyla mesaj alışverişinde. Nilgün’ü hiç bu denli meşgul görmemiştim. Sabahtan beri, gelen telefonlara cevap veriyor, çiçekçilere bahşiş ödüyor, harıl harıl mesaj yazıyor. Ben de masada ne varsa silip süpürüyorum hırsımdan.
- Nilgün, tatlını yemeyeceksin değil mi?
- Yok, yok yemeyeceğim. Lütfen sen al.
Evet, ben tatlıyı alayım Nilgün, salatanı ve zeytinyağlı dolmanı da aldığım gibi. Nasıl olsa bu akşam seni Beyoğlu’nun ışıkları, daracık siyah elbiseler, uzun topuklu ayakkabılar ve kırmızı iç çamaşırları, beni ise televizyon karşısı, pijama ve soğuk bir yatak bekliyor. Öyleyse tatlı da benim hakkım.
Ooooh, yiyorum işte. Hatta bu bitsin bir porsiyon daha alacağım.
- Nilgün
- Efendim canım?
- Sevgilinin adı ne?
- Hangisinin?
İmdat! İmdat! Bana üç porsiyon tatlı getirin. Hayır çorbadan başlayın servise. Bir bu kadar daha yiyeceğim.
Patlayana kadar yediğim bir öğle yemeğinden sonra beş-altı soda içmek ve bir o kadar da mide hapı çiğnemekle geçti günüm. Nilgün sevgilileri nedeniyle gayet yoğun olduğundan bütün hesapları onun yerine ben elden geçirdim, müşteri telefonlarına yanıt verdim.
Öğleden sonra Selda arayıp sevgililer günümü kutladı.
- Nasıl gidiyor?
- Cinayet planları yapmıyorum, merak etme.
- Takma kafanı daha taze bekarsın, seneye kırarsın şeytanın bacağını.
- Aman çok umurumdaydı sanki. Siz ne yapıyorsunuz bu akşam?
- Kadirciğimle kumrular gibi başbaşayız işte. İşten izin alıp erkenden eve geldim. Ortalığı temizledim, yiyecek bir şeyler hazırladım, buzdolabında da şampanya var. Pastasına ne yazdırdım bil bakalım.
- Bilmesem?
- Sana aşığım zümrüt gözlüm yazdırdım.
- Zümrüt de nereden çıktı? Kadir’in gözleri kahverengi değil mi?
- Artık değil. Sürpriz hediyem bir çift yeşil lens.
Selda’nın telefonundan sonra iyice çuvalladı midem. Bastırmak için bir paket galeta yedim. Nilgün’ün “Orası olmaz buraya gidelim” gidelim muhabbetlerini dinledim. Midem ve kafam hala bozukken işyerinden çıktım.
Akşam
Sevgililer günü cehennemi akşam eve dönerken yolda da devam etti. Sıra sıra dizilmiş çiçekçileri, ellerinde kırmızı güllerle bekleşen erkekleri, birbirine sarılan çiftleri görmemeye çalıştım.
Hiç mi yalnız insan yok bu kentte? Bir tek ben miyim eşi ya da sevgilisi olmayan gariban? Bir gün başbakan seçilirsem ilk işim sevgililer gününü yasaklamak olacak. Hangi dine sığar oruçlunun yanında yemek yemek?
Suratım beş karış asık, koşa koşa eve geldim. Bütün zavallılığımla kapıyı açmaya çalışırken, kendiliğinden açılıverdi kapı.
Ah benim oğlum! Ne ressam ne bilgisayar mühendisi, peygamber olacaksın büyüyünce. Kapıyı açan genç bir delikanlıydı. Elinde bir buket çiçek. Yanağımdan öpüp “Sevgililer günün kutlu olsun” dedi.
Bir sevgilim varmış da bütün gün fark etmemişim meğer. Benim oğlum, güzel oğlum, canım, biriciğim sevgililer günümü kutluyor. Peki, madem öyle bu akşam rakı içeceğiz. Dur ben şu üstümü değiştireyim de. Pijama ha? Halt etmiş pijamalarım, siyah elbisemi giyeceğim, makyajımı tazeleyeceğim.
Yine Akşam
Her şey iyi hoş ama bu salata tabağındaki şokella da çekilmiyor ki. Hayır, rakıyla da iyice çarpıyor adamı.
Hala Akşam
Sevenin haaliindeeenn sevennleerr annlarrrr gel görr şu haalimiii bir teselliii verrrrrrrrrrrr. Ver ulann ver beeeeeee.. Neden benim sevgilim yok?
Daha da Akşam
Daatırımm ulann burayıı bi başkayımm bu akşammmmm!
En akşam
Başım ağrıyor. Gözlerim yanıyor. Kalbim kırık. Siyah elbiseme rakı döküldü. Oğlum zaten hala akşam faslında uyumuştu zaten. Ben uyuyamıyorum. Gökyüzündee yalnız gezeen yıldıızlarrr yeryüzünde sizin kadaar yalnızııım!
Gece
Yatmaya hazırlanırken Selda aradı:
- Ayşegül sana gelebilir miyim?
- Gel tabii de, kötü bir şey mi var?
- Galatasaray’ın bilmemkimle maçı varmış.
- İyi de Seldacım bu saatte ne maçı bu? Ne alakası var hem? Siz Kadir’le kumrular gibi baş başa bir akşam geçirmeyecek miydiniz?
Hay dilim tutulsaydı da söylemez olaydım Kadir’in adını. Bizim kız başladı hüngür hüngür ağlamaya. Anlayabildiğim kadarıyla Kadir eve gelmiş, onu öpüp sevgililer gününü kutlamış, sonra da maça gitmiş. O sevgili değil bir.. neyse özetle öküzmüş diyelim. Birazdan dönecekmiş Kadir ama eve geldiğinde Selda’yı evde bulamamalıymış. Selda onun istediği zaman geleceği istediği zaman gideceği birisi değilmiş. Zaten artık eskisi gibi uzun, ateşli mesajlar değil, “seni seviyorum” diye baştan savma mesajlar atıyormuş Selda’ya. Belki de başka birisi varmış hayatında.
İki çift laf edecek halim de yok ki kendimi toparlayıp sakinleştireyim kızcağızı. Zaten gerek de kalmadı “Hah kapı çalıyor, geldi beyefendi. Dur ben şunun canına bi okuyayım yarım saat sonra sendeyim” dedi, kapadı telefonu.
Bu ne şimdi gece gece? Aman neyse ne, ben yatağıma gidip uyuyayım. Nasıl olsa barışırlar birazdan. Nasıl gelecek Selda bana gecenin bu saatinde?
Hala Gece
Selda geldi. Beş dakika sonra da Özetle Öküz Kadir peşinden. Şimdi salonda bağrış çağrış kavga ediyorlar.
İyice Gece
Hala kavga ediyorlar. Ben yaklaşık bir saattir Deniz’in odasındayım. Burada mahsur kaldım.
Benim bir sevgilim yok. Kocam da yok. Aklımı seveyim.
Sevgililer Günüm kutlu olsun. Aferin bana!

Not: Kitap için http://www.ideefixe.com/Kitap/tanim.asp?sid=DYK71K2K6B4B1AZZMNIK adresine bakabilirsiniz.

8 yorum:

şule dedi ki...

seni tanımadan önce kitabını okumuştum...tam da yeni boşanmışken. çok iyi gelmişti bana. o zaman seni tanımadığım için teşekkür edememiştim canım arkadaşım.
şimdi zamanıdır artık: teşekkür ederim :)

Arzu Çur dedi ki...

Eöööhmm:) Ne diyeyim? "Ya, ne demek?" diyeyim, "Ben teşekkür ederim" diyeyim. "Beni sizler yarattınız" diye devam edeyim, rezil edeyim şu güzel ortamı:))

Eyvallah Şule'm, sağolasın.

şule dedi ki...

komik kadınsın bi de :)

Arzu Çur dedi ki...

:D

Di mi? Diiiğ miiiğ? :))

elektra dedi ki...

annecim, yazının başlığını görünce n'oluyoruz yaaaa? oldum:) dedim ablayı kızdırdık da küçüklükten başlayıp sırlarımızı biiiir biiiiir ... neyse:)

sana hep söyledim, yine söylüyorum; tüm yaratımların güzel, bayılıyorum tüm yazdıklarına. yeteneğinin çeyreğini kullanıyorsun bu aralar o ayrı. ama şu Ayşegül var ya, senin yazarken en zorlanmadan yazdığın ve en güzel yazdığın tür bence bu.
yaşamın içinde gördüğün şeyleri o süper espirili zeki yaklaşımınla aktarışına ve kelimelerini komediyi edebileştirecek yetenekle kullanışına bitiyorum. (böyle ablaya böyle kardeş, bitiyoruuuum uleeeen)
bir de bu roman'ın kahramanı bir mutant. adı benden kendisi sen:). bir de öperim ben seni ablam benim.

Arzu Çur dedi ki...

Sen de mi ya? Sende miiii? Gastecilerin televizyoncuların karşısında "Değiliiim, ben değilim ooo, benim popomdan roman kahramanı uydurabilecek kadar edebi becerim var" diye boşuna mı yırtındım ben? Bu aptal Ayşegül'le benim ne alakam var? Sen zaten değilsin ama ben de değilim işte ya. İlle de benzeteceksek %25 Ayşegül %25 Nilgün %25 Dünya olayım bari. Geri kalan %25 de hayalgücüm olsun bari. Ühü:(

Hamiş: Ben etmedim sen ettin kendini ifşa. Hehehehe :)

Hamişin memişi: Ben esprili yazabiliyorum sadece, sen bizatihi ayaklı espri jeneratörüsün. Güldür beni, özledim seni.

Adsız dedi ki...

Cok guzel gerci yeni okuyorum ama ginede sizi ve eserlerinizi tanımak guzel. Basarılar.

Arzu Çur dedi ki...

Teşekkür ederim.